İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İkindi16:45 Akşam19:32 Yatsı20:54 İmsak05:17 Güneş06:44 İşrak07:23 Öğle13:14
Hava - Hava durumuAçık 18°C Nem %58
Türkçe
19 Ramazan 1445 29 Mart 2024 Cuma
19 Ramazan 1445
Öğle
13:14
İkindi
16:45
Akşam
19:32
Yatsı
20:54
İmsak
05:17
Güneş
06:44
İşrak
07:23
Giriş Yap

Peygamberimizin Doğumu, Gençliği ve İlk Vahiy

13.09.2023    |

Âlemlere rahmet, iki cihan serveri son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (SAS.) dünyayı teşrif ettiği ay, Rebi’ül-evvel geliyor.

Uyarıcı, müjdeleyici, insanlığın baş tacı Peygamber Efendimiz’in mübarek hayatlarını bölümler halinde paylaşacağımız haberimizin ilk bölümü..

Dünyayı Şereflendirmesi ve İlahi Çağrının Başlaması 

“(Ey insanlar!) Andolsun ki size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)

Bir Dua

Yüzyıllar önceydi. İbrahim (AS), oğlu İsmail (AS) ile birlikte Kâbe’yi inşa etmekteydi. Bir gün Allah’a yöneldiler, şöyle dua eylediler: “Ey Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olanlardan kıl; soyumuzdan da sana boyun eğen (Müslüman) bir ümmet meydana getir” “Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden, senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretecek ve onları (şirkten ve kötülükten) arındıracak bir peygamber gönder. Şüphesiz sen, azîz ve hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)sin” (Bakara 127-129)

Bir Muştu

İbrahim ve İsmail’in (AS.) bu niyazının üzerinden uzun yıllar geçmişti. İsa (AS.) ilâhî tebliğe devam etmekteydi. Bir gün milletine kendisini takdim etti. Bu takdimle o, geçmişi tasdik etmekte, geleceğe bir büyük müjde vermekteydi:

“Ey İsrâiloğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size gönderdiği peygamberiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.”(Saff 61/6)

Bir Rüya

İsa’nın (AS.) muştusu insanlara ümit kaynağı olmuştu. Aradan geçen zaman altıncı milâdî asrın ikinci yarısını bulmuştu... O tarihlerde Mekke’de yeni bir yuva kuruldu. Yuvanın erkeği, Abdülmuttalib oğlu Abdullah; hanımı ise Vehb kızı Âmine’ydi... Âmine hamileydi... Hamileliğinin ilk günlerindeydi. Bir gece rüyasında; “Sen bu ümmetin efendisine hâmilesin. Doğurduğunda; her kötünün şerrinden bir olan Allah’a sığınırım diye dua et ve ona MUHAMMED adını ver!...” denilmişti.(İbn Hişâm, Siyre, I, 166)

Muhammed (SAS) dünyaya geldi. Tarih 571; gün 12; ay Rebîülevvel. Bu gelişle İbrahim’in (AS.) duası ilâhî cevaba ermekteydi. “Nitekim biz size ayetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan bir peygamber gönderdik.”(Bakarâ 2/151)

Yine bu gelişte İsa’nın (AS.) müjdesi meydana geldi. Âmine’nin rüyası gerçekleşti. O, daha sonra soranlara kendisini şöyle takdim edecekti; “Ben; Dedem İbrahim’in duası; Kardeşim İsa’nın muştusu; Ve Anamın rüyasıyım!”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127)

Fil Yılı

İbrahim’in (AS.) duası, Muhammed (AS.) ile hedefine ulaşmıştı. Fakat İbrahim’in (AS.) binası Kâ’be, büyük bir tehlike ile karşılaştı. Bunun için gelen ordunun komutanı Ebrehe’ydi. Düşüncesi Kâbe’yi ziyarete gidenleri San’a’da yaptırdığı kiliseye çevirmekti. Fillerin öncülük ettiği ordu Mekke’ye geldi. Bu geliş hedefine erecek miydi? Duası yeni gerçekleşen İbrahim’in (AS.), binası yeryüzünden silinecek miydi? Ne hikmetti? Gökte öbek öbek kuşlar belirdi. Attıkları ile Ebrehe ordusunu delik deşik etti. Çünkü Kâbe’yi kıble yapacak Muhammed (AS.) Mekke’deydi...

Allah, Ebrehe ordusunun başına gelenleri Kur’ân’da şöyle haber verdi: “Görmedin mi nasıl yaptı Rabbin, (Kâbe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerini (Ebrehe ve ordusunu)?Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sürüler halinde kuşlar gönderdi. (Bunlar) onlara pişkin sert çamurdan (dolu gibi) taşlar atıyor(lar)dı. Derken (Allah) onları (Ebrehe ve ordusunu), yenmiş (delik deşik olmuş) ekin yaprağı gibi yapıverdi.” (Fil 105/1-5)

Ebrehe Kâ’be’yi yıkmaya gelmişti. Oysa Kâbe, “insanlar(ın ibadet ve ziyareti) için kurulan çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan ilk ev (ilk mâbed)di.” (Âl-i İmrân 3/96). Yine orada Allah’a kulluk edilecekti. Mescidler ve camiler de öyleydi... İnsanları Allah’a yönelten ibadetgahlardı. Onları “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, (İslâm’a uygun yaşamak için) Allah’tan başkasından korkmayan kimseler mâmur eder. (Onları yapar, cemaat ve âlimlerle şenlendirir)ler. İşte, onların doğru yola erenlerden olmaları umulur”du. (Tevbe 9/18)

Ebrehe ordusunda fillerin bulunuşundan ötürü o yıla “Fil Yılı” dendi. Muhammed (AS.) da fil yılında dünyaya geldi. Yetim Muhammed’in (SAS.) hayatının peygamberliğine kadar geçen devresi Kur’ân’da bildirilmedi. Onun peygamberlik öncesi hayatının gelişmesi hadîslerde ve tarihî eserlerde yer aldı. Ancak Kur’ân, Muhammed’in (AS.) peygamberlik öncesinde yetimliğinden ve göğsünün açıldığından (İnşirah, 94/1-4) bahsetmekteydi.

Yetimliğini dile getiren ayetin anlamı şöyleydi: “O seni bir yetimken seçip barındırmadı mı?” (Duha 93/6) Muhammed (AS.) yetim olarak dünyaya gelmişti. Çünkü babası Abdullah, doğumundan önce vefat etmişti. Muhammed (SAS.) önce annesinden sonra Süveybe’den daha sonra Halime’den süt emmişti. İlk yılları Halime’nin (RA.) yanında Beni Sa’d yurdunda çölde geçti. Altı yaşına geldi. Annesiyle Medine’ye dayılarını ziyarete gitti. Dönüşte Ebvâ Köyünde annesini kaybetti. Âmine vefatından önce yetim yavrusuna hasretle derin derin baktı, bağrına bastı. Son sözleri o anda dudaklarından şöylece aktı: “Her hayat sahibi ölecek. Her yeni eskiyecek. Her büyüyen fenâ bulacak, yok olacak. Ben de öleceğim. Ne mutlu bana ki, böyle bir hatıra bırakarak gidiyorum.” Çok sürmedi, Âmine ruhunu teslim etti. Ebva toprağına defn edildi. Ümmü Eymen (RA), annesinin ölümünü ve son sözlerini çocuk saflığı, masumiyeti içinde ve gözyaşlarıyla izleyen Muhammed’i (SAS) güçlükle iknâ etti. Mekke’ye getirdi. Dedesine teslim etti.

Şimdi o, altı yaşında ve üçüncü barınaktaydı. Baba ocağını dede kucağında yaşamaktaydı. Abdülmuttalib şefkat ve merhametle torununu bağrına bastı. Ona büyük bir itina ile baktı. Ne yazık ki, Abdülmuttalib ihtiyardı. Torununa karşı engin bir sevgi ve bu sevgiden doğan derin bir kaygısı vardı; “Kendisinden sonra sevgili torunu ne olacaktı? Ona kim bakacaktı?” Düşündü... Karara vardı; oğullarını başına topladı. Uzun süre bir bir yüzlerine baktı, baktı. Sonra Ebû Leheb’e: “Sen” dedi, “zenginsin. Lâkin merhametten fakirsin. Çocuksa yetim!” …Ebû Tâlib söz aldı; “Babacığım, biliyorsun zengin değilim. Fakat yufka yürekliyim. Kardeşimin oğluna bakmayı canıma minnet bilirim. Bu konuda sana teminat veririm,” dedi. Abdülmuttalib bir de torununa sordu: “Amcalarından hangisiyle kalmak istersin?” Muhammed (AS.) Ebû Tâlib’in boynuna sarıldı, kaldı... Dedenin sorusu böylece cevabını aldı. Muhammed (AS) dedesi öldükten sonra Ebû Tâlib’in evinde yaşadı. Burası onun için dördüncü barınaktı.

O, her acı olaydan sonra daha emin bir barınak bulmaktaydı. Çünkü onu Rabbi korumaktaydı (Maide 5/67). O, daha sonra şu sözüyle bu ilâhî korumanın bir yönünü açıklamış olacaktı: “Beni Rabbim terbiye etti. Terbiyemi ne güzel etti.”(Suyuti, C. Sağır, c.1, s.12)

Muhammed (AS.) Allah’ın koruması olmasaydı temiz yaşayışını sürdürebilir miydi? Zira o günün toplumu korkunç bir hüviyetteydi. Zâlim serbest; mazlum inleyerek gezerdi. Derdini kimse dinlemezdi. Hemen herkes güçlüden yana söz ederdi...

Muhammed (AS.) gençlik yıllarını Ebû Talib’in yanında geçirdi. Gün olur koyun güder (İbn Sa’d, Tabakat), gün olur kervanlarla uzaklara giderdi. Doğruluğu ve başarısı herkesin dikkatini çekerdi. Bu haliyle o, diken tarlasında tek güldü. İsminin ve cisminin çevresinde fazilet örgüsü örüldü. Haklı onu daima yanında buldu. Onun da üye olduğu“fazilet yemini” anlamında “hilfü’l-fudûl”du.

“Güvenilir” anlamında “el-Emin” sadece ona lâyık görülen bir ünvan idi. O “yetimdi” fakat “emin”di. Yetimlikle Allah, onu toplumda pişirdi. Anne-baba minnetinden ve kul hakkından uzak düşürdü. Bu hal onun büyük davetinin eşiğinde hikmetli bir düğümdü. Bu düğüm, yakınlarını davete başlamasıyla çözüldü.

Nikâh

Nihayet Muhammed (SAS.) yirmi beş yaşına geldi. Hatice (RA.) ile evlendi. Hatice; şerefli bir ailedendi. Huyca güzeldi. Malca zengindi. Ticaretle iştigal ederdi. Ailelerin en mutlusu kuruldu. Eşlerin en vefâkarları birbirini buldu. Bu evlilikten Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma doğdu. İlk oğlunun adı, Kasım olduğu için Hz. Peygamber’e “Ebû’l Kâsım” dendi. Artık Muhammed (SAS.) bir taraftan aile bir yönden de toplum işleriyle daha yakından ilgi kurmaktaydı. Aile ve toplum hayatında o, örnek ve güvenirliğini korumaktaydı. O günün toplumunda yeni, yepyeni bir dünya aramaktaydı. Bu arayış zaman zaman toplumdan uzaklaşmaya, ıssız yerlerde yalnız kalmaya kadar varmaktaydı.

Hakem ve el-Emin

Arayışla geçen günlerdeydi. Kâbe sel baskını sonunda harabe haline gelmişti. Yenilemek için kabileler el ele verdi. Duvarlar, Hacerülesved’in konacağı düzeye yükseldi. Bu sırada bir anlaşmazlık belirdi. Hacerülesved’i yerine koyacak olan hangi kabileydi? Çünkü bu, onlarca gerçekten büyük bir şerefti. Kabileler arasında tartışma baş gösterdi. İçlerinden yaşlı biri ortaya bir fikir attı: “Safa kapısından ilk girecek kişi, hakem olsun, halletsin bu işi.” Teklif kabul gördü. Gözler Safa kapısına döndü. Safâ kapısından ilk giren kişi “Muhammedü’l Emin” di. Herkes sevindi. Çünkü O’nun (SAS.) doğruluğu hepsi tarafından kabul görmekteydi.

Muhammed (SAS.); her kabileden bir kişi seçti. Bir de sergi getirtti. Kendi elleriyle Hacerülesved’i sergiye yerleştirdi. Seçtiklerine: “Tutun” dedi. Tuttular, sergiyi birlikte kaldırdılar. O yine kendi elleriyle taşı yerleştirdi. Baş gösteren anlaşmazlık, kabilelerin takdir belirtileri arasında onun hakemliğiyle giderildi. Kâbe’nin yenilenişiyle ondaki arayış duyguları da yenilendi, güçlendi. Yaşı ise kırka ulaşmak üzereydi.

Vahyin başlangıcı “Hak Rüyalar”

Muhammed’in (SAS.) rüyalarına bir şeyler olmuştu. Gece nasıl görüyorsa, gündüz olduğu gibi çıkıveriyordu. Müminlerin annesi Hz. Âişe (RA) bu hali şöyle açıklayacaktı. “Resûlullah’a (SAS) gelen vahiy, uykuda “rüyayı sâliha (sâdıka)”, “hak, salih rüya” şeklinde başlamıştı.

Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi açık seçik gerçekleşirdi.”(Buhari, Bed’ul Vahy, 3) Sâdık rüya vahyin başlangıcı idi. Gelecek vahye Hz. Peygamber’i (SAS) psikolojik olarak hazır hâle getirmekteydi... Hz. Peygamber de sonraları sadık rüyayı “nübüvvetin kırk altıda biridir” (Buhari, Tabir, 4) diye niteleyecekti. “Gün gibi ortaya çıkan” rüyaları Muhammed (SAS), peygamberliğinden 6 ay önce görmeye başlamıştı. Kaynaklar bunda ortaktı. Bu altı aylık süre 23 yıl süren peygamberliğinin gerçekten de kırk altıda biri demekti. Günler, tefekkür, merak biraz de endişe dolu geçiyordu. Yıl 610’du... Bir aya yaklaşıyordu. O, Hira dağındaki mağarada kendi iç dünyasına dalmış duruyordu. Ne oldu ise, işte o anda oldu....

İlk Vahiy

Vahiy meleği Cebrail (AS.) geldi, göründü: “Oku!” dedi... O, (SAS): “Ben okuma bilmem!” cevabını verdi. Melek onu tuttu ve: “Oku!” dedi. “Ben okuma bilmem!” cevabı değişmedi... Çünkü o, gerçekten “ümmî” idi, okuma bilmezdi... Melek tuttu, sanki ezercesine sıktı, bıraktı; “Oku!” dedi... Bu kez cevap değişti: “Ne okuyayım?..” O anda meleğin getirdiği ayetler şu anlama gelmekteydi:

“Yaratan Rabbinin adıyla (Rabbin adına sana okunan şekliyle) oku (ve bildir insanlara). O insanı bir alak’tan (rahim duvarına asılmış zigottan/aşılanmış yumurtadan) yarattı. Oku, insana bilmediğini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir..” (Alak 96/1-5) Bu ilk vahiydi. Muhammed (SAS) büyük bir dikkatle dinledi, öğrendi. Melek ayrılıp gitti.

Her şey bu mesajla başlıyordu... Muhammed (SAS.) endişeliydi. Gördükleri, duydukları neydi? Evine döndü... Dinlenmek, gizlenmek istiyordu... “Beni örtün, beni örtün!” dedi. Bir süre dinlendi. Uykusu gerçekten derindi. Bu ilk vahiydi. Vahiy; Allah’ın, peygamberine emir ve yasaklarını bildirmesi demekti. Cebrail (AS) vahyi getiren melekti... Muhammed’e (AS) gelen de Cebrail (AS) idi. Bundan böyle vahiy devam edecekti.

Allah Kur’ân’da bu gerçeği tüm açıklığıyla şöyle bildirdi: “(Resulüm)!..hem senden evvelki (kitap)ları aslen tasdik edici, hem de mü’minler için yol gösterici ve müjdeci olarak onu (Kur’an’ı) Allah’ın izniyle senin kalbine Cebrail indirmiştir.”(Bakara, 2/97)

“(Resûlüm!) İşte biz sana böylece, emrimizden bir ruh (yani kalplere can veren Kur’an’ı) vahyettik.” (Şura 42/52)

Vahiy; mutlak gerçekti. Niteliği kolayca bilinemezdi. Akla düşen; bu mutlak gerçeği kabullenmekti... Muhammed (SAS.) uyandı, kalktı. Başından geçenleri eşine sırasıyla anlattı. Sonunda: “Bana ne oluyor?” sorusunu da sözlerine kattı. Hz. Hatice (RA) sakindi. Eşini teskin etti: “

Allah’a yemin ederim ki seni Allah hiç bir zaman utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetirsin, acizlerin derdini dert edinirsin, fakirleri seversin, misafiri yedirirsin, Hak yolunda halka yardım edersin” (Buharî, Bed’u’l-vahy 3; Müslim, İman 252)

“Hile nedir bilmezsin. Sözün en doğrusunu söylersin...” dedi. Hz. Hatice bu sözleriyle Muhammed’in (SAS) iyiliğini, temiz geçmişini, iyiliğe kavuşacağına delil göstermekteydi. Öylesi bir ortamda böylesi bir temiz geçmişin onu iyilikten başka bir yere götürmeyeceğini dile getirmekteydi. Adeta “Hayr, ancak hayr getirir.”, “İyi, iyilik görür”, “İhsanın karşılığı ihsandan başka ne olabilir?”(Rahman, 55/60) demekteydi.

Bu ilk vahiy olayından sonra Muhammed’e (SAS) bir müddet vahiy gelmedi. Bu devreye “fetret-i vahy” dendi. Bu dönemde Muhammed (SAS), kendisinin peygamberliğine önce kendisi inanmıştı. “(O) Resûl, Rabbinden kendisine indirilen (Kur’an’)a iman etti, müminler de (iman ettiler. Onların) her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbiri arasında (iman bakımından) ayrım yapmayız; işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz. Dönüş(ümüz) ancak sanadır.” dediler.”(Bakara 2/285)

Aslında bu hal, davette ilk adımdı: Davet sahibi, çağrısına ve ilkelerine herkesten önce kendisi inanacaktı. Sonra onu duyuracak ve savunacaktı.

Muhammed (SAS) kesilmiş bulunan vahyin yeniden başlamasını arzu ediyor, adeta sabırsızlanıyordu. Zaman zaman o ilk vahyin geldiği Hira Dağı tepelerine çıkıyor, geziniyordu. Bekliyordu... Bir gün yerle gök arasında Cebrail’i (AS) aslî suretiyle, “apaçık ufukta gördü.”(Tekvir, 81/23) Muhammed (SAS) dehşete düştü, evine döndü: “Beni örtün, beni örtün!” dedi (Buhari, Bed’ul Vahy, 3, Müslim, İman, 255, 256, 257, 258). O üzerini örttürmüş dinlenmekteyken Cebrail (AS) Allah’ın şu anlamdaki emirlerini bildirdi:

“Ey (örtüsüne) bürünen! (Resûl)! Kalk, (insanları) uyar. Rabbini tekbir et (büyükle). Elbiseni (kendini, kişiliğini ve seni çevreleyeni her türlü kirden) arındır. Azaba götürecek şeyleri terk(e devam) et.”(Müddessir, 74/1-5)

Bu ayetlerin gelişi ile vahiy yeniden başlamıştı. Ve bir daha da kesilmeden devam edecekti. “Biz onlara gerçekten düşünsün (ve öğüt alsın)lar diye sözü(müzü vahiyle) birbiri ardınca ulaştırdık.”(Kasas, 28/51)

Muhammed’e (SAS) gelen vahiy kitaplaşacak ve “Kur’ân” adını alacaktı (Şura, 42/7).­

2. Bölüm: Peygamber Efendimiz'in İlahi Daveti Yayması

 

­

 

 

Kabe
Canlı Yayın
Şuan canlı Yayın
Canlı Yayın
AKRA CANLI
 / 
close icon close icon
AKRA CANLI
Canlı Yayın
Canlı Yayın Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close