Sürekli ekran karşısında kalan çocuklarda, yalnızca gözler değil, beyin de yoruluyor. Uzmanlara göre “dijital yorgunluk sendromu”, çağın en sessiz ama en yaygın risklerinden biri haline geldi.
Telefonla uyanan, derste tablet kullanan, akşam yemeğinde televizyon izleyip yatmadan önce yine telefona bakan çocuklar... Günün neredeyse her anı ekranlarla çevrili. Bu durum yalnızca fiziksel değil, zihinsel yorgunluk da oluşturuyor.
Dijital yorgunluk; uzun süreli ekran maruziyeti sonucu gelişen zihinsel ve bedensel tükenmişlik olarak tanımlanıyor. Parlayan ekranlar sürekli uyarıcı etkisiyle beyni dinlenemez hale getiriyor. Uzmanlar, çocuk beyninin bildirimler, hızlı renk geçişleri ve hareketli içerikler nedeniyle sürekli “mini alarm” durumuna geçtiğini belirtiyor. Bu da dopamin dengesini bozarak dikkat süresini kısaltıyor.
Ekranlardan yayılan mavi ışık, uyku hormonu melatonini baskılayarak uykusuzluğa yol açıyor. Uykusuz kalan çocuklarda sinirlilik, kaygı ve duygusal dalgalanmalar sık görülüyor. Göz kuruluğu ve baş ağrısı gibi belirtiler de dijital çağın yaygın fiziksel şikayetleri arasında yer alıyor.
Uzmanlar, ekranı tamamen yasaklamaktan ziyade dengeyi önemsiyor. Çünkü dijital dünya artık çocukların öğrenme ve sosyalleşme alanının bir parçası. Ancak sınırlar belirlenmediğinde yorgunluk, dikkat bozukluğu ve duygusal dalgalanmalar kaçınılmaz hale geliyor.
Ebeveynlere ise birkaç öneri öne çıkıyor: Ekran süresini yaşa göre sınırlamak, her 30 dakikada kısa molalar vermek, yatmadan en az bir saat önce ekran kullanımını sonlandırmak ve çocukla birlikte içerik seçmek. Ayrıca doğa yürüyüşleri, spor ve yüz yüze oyunlar, çocuk beyninin doğal dengesini yeniden kurmasına yardımcı oluyor.