Kokusu, gıdası, şifası, rengi, dikeni, motifi, deseni, temsili ayrı ve kendine özgü anlamlar içeren gül, geleneksel ve modern tıpta, edebiyatta, sanatta, ilaç ve kozmetikte yüzyıllardır faydalar sağlıyor.
Gül, dikenli çalı veya sarmaşıklardan oluşan, bazı türleri hoş koku salan, çeşitli renklerde bir güzel çiçek. Gül kelimesi Farsça “çiçek” anlamına geliyor.
Türkçe’de eskiden bugüne hem bütün çiçekleri, hem özel anlamıyla gül çiçeğini ifade etmek üzere kullanılıyor. Dünya genelinde yüzü aşkın yabani gül türünden yirmi beş tanesi Türkiye’de. Anadolu toprakları, Bereketli Hilal bölgesindeki kadim medeniyetler devrinden beri gül ağacının pek çok çeşidinin gen merkezi olma özelliği taşıyor.

Tarihten günümüze gül
Milat öncesi çivi yazılı tabletlerde suyundan ve kokusundan bahsedilen gül çeşitlerinin; Kırmızı gül, Frenk gülü, Okka gülü, Bohça gülü, Misk gülü, Isparta gülü gibi kokulu yabani Anadolu güllerinden biri olduğu düşünülüyor. Ayrıca ülkemizde Beyaz gül, Van gülü, Sadberk gülü, Katkatı gülü, Şam gülü, Kırmızı frenk gülü, Misk gülü gibi yabani gül türlerinden ekilme ve melezlenme yoluyla süs bitkisi olarak yetiştirilen, çiçeklerinden uçucu yağ elde edilen veya reçel yapılan kültür gülü çeşitleri de bulunmakta.
Tarih boyunca gül, insanlara çeşitli suretlerde fayda sunuyor. Gül, geleneksel ve modern tıpta, edebiyatta, sanatta, ilaç ve kozmetikte yüzyıllardır kullanılıyor. Gülün kokusu, gıdası, şifası, rengi, dikeni, motifi, deseni, temsili ayrı ve kendine özgü anlamlar içeriyor.

Çiçeklerin en güzeli gül, Âlemlerin Efendisi Peygamber Efendimiz (SAS)’e benzetiliyor, O’nun terinin gül gibi koktuğu rivayet ediliyor. (Buhârî, Sahîh, “İsti'zan”; Müslim, Sahîh, “Fedâil”)
Anadolu Kırmızı gülü, tomurcuklarıyla gölgede kurutularak, çayı ile dört mevsim gıda ve şifa sunuyor. Isparta gülü, Türkiye’de yabani olarak yetişen iki gülün doğal bir melezi. Osmanlı döneminde Edirne Gülü olduğu gibi günümüzde Isparta gülü işlenerek gül ürünleri elde ediliyor, dünya çapında ilgi gören ve pek çok araştırmaya konu olan, insanlara sağlık ve şifa, mutluluk ve neşe veren bir bitki olarak hizmet ediyor.
Kadim medeniyetlerde gül ve sağlık
Gülün kullanımına dair ilk yazılı bilgiler Sümer çivi yazılı tabletlerinde yer alıyor. Gül suyu az miktarda değerli bir şifa kaynağı olarak kullanılıyordu. Roma’da güllerin sulandırılmış sirkede bekletilmesiyle ilaç hazırlanıyor, tohumlarından hazırlanan merhem diş ağrısını kesici ve idrar söktürücü olarak kullanılıyordu.
Gülün göğüs ve mide rahatsızlıklarında dahili, cilt ve göz rahatsızlıklarında harici kullanımı söz konusuydu. Hem Roma hem Hint Tıbbında gülün zihni berraklaştırıcı, damar büzücü ve serinletici etkisinden söz ediliyor. Merhemler gül kokusuyla hazırlanıyor, taze gül yapraklarının şekerle dövülmesiyle hap yapılıyordu. Hipokrat gibi hekimler iltihap söken merhemlerini zeytinyağından bekletilen gül yaprakları ile hazırlıyordu.

Gülün tedavide kullanımına milat öncesi Anadolu Hitit, Antik Mısır ve Çin Medeniyetlerinde de rastlanıyor.
9. ila 15. yy arasında Müslüman âlimlerin eserlerinde sıklıkla gül suyu, reçeli ve yağının kullanımından bahsediliyor. Kındi, Dinaveri, Razi’nin eserlerinde sakinleştirici, ateş düşürücü; mide, karaciğer, ağız ve boğaz rahatsızlıklarında iyileştirici etkisine yer veriliyor. İbn Sina gül kokusunun kalp, beyin ve ruha etkilerini inceleyen ilk hekim; kalp çarpıntısına, kavrayışa ve hafızaya olumlu etkisinden bahsediyor. İbn Baytar gül buğusunun göze, zihin berraklığına ve kaygıya iyi geldiğini belirtiyor. Şirvanlı Mahmud ve İshak b Murad’a göre kurutulmuş gül tozu sürmek cilt rahatsızlıklarına iyi geliyor, ruhu da ferahlatıyor.

Kıymeti her dönemde takdir edilen gül ürünleri, devrin bilim ve teknik imkanlarıyla hazırlanıyordu.
Sümerler gülleri suda bekleterek gül kokulu suyu 0.2 g kadar düşük miktarda kullanıyordu.
Hipokrat zeytinyağında beklettiği gül çiçeklerinden merhem hazırlıyordu. Taze gül yapraklarının şekerle dövülmesiyle macun/hap yapılıyordu.
Razi’nin suda damıtma sistemini ilk defa keşfetmesi ve damıtma imbiğinin geliştirilmesiyle taze güllerin suda kaynatıldığı, buharlaşıp yoğunlaşarak ayrı bir kapta toplandığı gül suyu kullanıldı.
Müslüman âlimler taze gül yapraklarının şeker veya balla kaynatılmasıyla elde edilen kıvamlı reçeli de, taze güllerin susam yağı veya zeytin yağı içinde güneşte bekletilmesiyle hazırlanan kokulu gül yağını da kullanmaya devam etti.
Kurutulmuş güllerin havanda dövülmesiyle hazırlanan gül tozunu da hakeza. İlerleyen yıllarda damıtma teknikleri geliştirilerek elde edilen uçucu gül yağına “gül ruhu” ismi verildi.
DOSYA: Gülün kadim kültürümüzde kullanımı
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.