Bize bahşedilen tabiat kaynaklarından biri olan suyun değeri Anadolu irfânında ne latîf dile gelmiş: “Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır.”
Ecdâdımız bir yudum suyun kıymetini bilmiş, “Damlaya damlaya göl olur” demiş; “Taşıma su ile değirmenin dönmeyeceğini” telkin etmişler.
“Bir içim su”; yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan mavi suların sadece %1’lik dilimi kullanılabilir tatlı su kaynakları. Onların başında ise akarsu ve akiferlerin yanı sıra göllerimiz geliyor. İçtiğimiz ve kullandığımız sudan, yediğimiz tarım mahsüllerine, balıklara ve su ürünlerine, kullandığımız elektriğe, sportif ve turistik faaliyetlerimize varıncaya kadar göllerden istifade ediyoruz.
Ülkemizin coğrafi zenginliği olan tektonik, karstik, volkanik, set türlerinde yüzlerce doğal gölü, bini aşkın baraj gölü ve göleti ekolojik açıdan nitelikli durumda. Aynı zamanda pek çok endemik canlının doğal yaşam alanı olan göllerimizin korunması ve sürdürülebilirliği eskiden olduğu gibi bugün de hayatî önem arz ediyor.

Göller nasıl kirleniyor?
Göller, yüzeysel sular içinde kirlenmeye karşı en hassas ortamlar. Ecdadımızın “Akan su yosun tutmaz.”sözünde olduğu gibi; özellikle dışa akışı olmayan göllere akarsular ve yüzey akışlarıyla göl havzasından gelen her türlü madde gölde birikmeye başlıyor.
Kolay parçalanabilen organik maddeler, gölün kendi kendini temizleme kapasitesi ile zararsız hale getiriliyor.
Göle giren atıksular, ağır metaller, tarım ilaçları ise bozunmaya uğramıyor, gölde giderek artan yoğunlaşmalar meydana getiriyor. Askıdaki maddeler, göl tabanına çökerek birikiyor ve gölün dolmasına yani siltleşmesine sebep oluyorlar. Gölün doğal arıtma nâmı diğer asimilasyon kapasitesini aşan bu organik atıklar, göldeki oksijeni fazlasıyla tüketiyor.
Dünyanın pek çok yerinde göl ekosistemleri aşırı besin yüklemesi ve suyun doğal yapısındaki değişikliklerden muzdarip. Tabî göl hayatına insan tarafından yapılan değişikliklerin etkileri birer birer gün yüzüne çıkıyor. Gün geçtikçe artan arıtma suları, kalıntılar, katı atıklar ve organik maddeler; mercan resifleri gibi pek çok doğal yaşam alanının bozulmasına neden oluyor. Göllerdeki canlıların tahammülünün üzerine çıkan azot ve fosfor gibi besin maddeleri zararlı alg patlamalarının ortaya çıkmasına yol açıyor.

Kirlilikten geri dönüş kolay olmuyor
Uzmanlar su kalitesi düşen, artıklarla kirlenen, ağır metal yükü sınırları aşan ve nihayetinde tür erozyonuna uğrayan göllerde geri dönüşün ancak kısmi olduğunu ve ıslah çalışmalarından sonra da temiz su standardına erişemediğini belirtiyor. Bozulan dengeyi eski haline getirmek için dünyanın farklı yerlerinde çaba sarfeden yetkililer, bilim insanları ve halk kitleleri söz konusu.
Uzmanlara göre göllerin sağlıklı yaşam alanları olarak varlığını sürdürebilmesi için yapılabilecek en temel şey atıksularda ileri arıtma uygulanması gibi genel kaidelerin yanı sıra her gölü kendine has yapısı içinde değerlendirme esası.
Her göle kendine özgü tarif
Kimi göl yeraltı sularından beslenirken kimisi akarsudan ya da yağışlardan besleniyor. Kimi göllerde azot ve fosfor gibi organik besin yüklemesi noktasal bir kaynaktan geliyor, kiminde ise dağınık bir kaynaktan; kimi göllerde kirlenme kaynağı sızıntı şeklindeyken kiminde kanalizasyon borusundan geliyor. Kimi gölde doğal topoğrafik yapı kaynaklı yerkabuğunun parçalanması, ufalanması ve suda çözünmesi gölü ağır metalli toprakla dolduruyor. Kim gölde tür dengesinin bozulması daha fazla öne çıkarken kimi gölde gölün su bütçesini aşan tarımsal faaliyetler sorunun temelinde yatıyor.
Her gölü kendi özel şartlarıyla değerlendirerek koruma ve sürdürülebilir hale getirme amacıyla göle suyun ve kirliliğin giriş şekli tespit ediliyor. Yaygın besin girdisi olan sızıntı göllerinde gölden bazı canlı türlerinin kaldırılması anlamına gelen “biyomanipülasyon” etkili oluyor. Bu yöntem doğal göl yaşamı için ihtiyaç duyulan alanın temiz sulu olmasını sağlayacak bitkileri ve hayvanları ortama vermeye yardım ediyor.
Gölün temiz suyla yıkanması kirliğin yaygın olduğu ve kurumaya yüz tutan sızıntı göllerinde işe yarayabiliyor. Göl için doğru temizleme yöntemini uzmanlar eşliğinde belirlemek oldukça önemli. Zira gölün temiz suyla yıkanması ilk etapta zararsız görünse de noktasal kirliliği bulunan göllerde kirliliğin yayılmasına da sebep olabiliyor.

Dünyanın farklı yerlerinden farklı göl tiplerini koruma çalışmaları:
Hollanda’daki Loosdrecht Gölü, doğal durumu besinlerin ve fitoplanktonların nispeten homojen bir şekilde dağıldığı bir sızıntı gölü. Yani göle su da nispeten yayılmış bir şekilde giriyor. Bu tür göllerde, temiz suyla yıkama genellikle başarılı oluyor.
Şanhay (Çin) yakınlarındaki Taihu Gölü, bir nehir tarafından beslenen; ağzına yakın, kalın, kokulu bir yosun tabakasıyla kaplı bir göl. Suyun aktığı nokta ise nisbeten daha temiz. Yetkililerin bu gölü temiz suyla yıkamaya yönelik girişimleri iyi sonuç vermedi. Zira Taihu tipi göllerde, temiz su basmak, petrol dökülmesi gibi yalnızca daha geniş bir alana kirliliği yayıyor.
Amerika’daki Tahoe gölü, en yüksek kirli besin konsantrasyonu gölün çıkışında bulunan bir göl. Bu gölde, göle temiz su basılması kirliliği gölden uzaklaştırıyor.
Macaristan’da büyük ve sığ bir göl olan Balaton gölü; evsel su, balıkçılık, sulama suyu ve rekreasyon alanı olarak kullanılıyordu. Sediment taşınımı ve arıtma tesisi yetersizliği sonucu evsel, tarımsal atıkların göle girişi; havzada rekreasyon amaçlı gelişmeler ve nüfus artışı sonucu bitki hayvan dengesinin bozulması ve toprak dolması sorunlarıyla karşılaşmıştı. 1980 yılında başlatılan Havza Bazında Göl Yönetimi ve 5-6 yıl süren ıslah çalışmalarıyla gölün sağlığına kavuştuğu bildiriliyor.
Ülkemizde göllerin sağlığının ve temizliğinin korunması
Türkiye’nin alan ve hacim olarak dördüncü büyük gölü ve ikinci büyük tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü’nü ele alalım. Biyolojik çeşitliliği ile de Türkiye’deki en önemli sulak alanların başında geliyor. Bazı gün ve saatlerde değişik renklere büründüğü için halk arasında "yedi renkli göl" olarak anılıyor. Sarp kayalıklar, tepeler ve dağlarla çevrili olan göl hem doğal sit alanı, hem önemli kuş alanı, hem de içme-kullanma suyu koruma sahası özellikleriyle dikkat çekiyor. Ancak Eğirdir gölü günümüzde ismini daha ziyade aşırı kirlenme ile duyuruyor.

Eğirdir, Beyşehir, İznik gibi doğal göllerimizde balık stoklarını ve türlerini zenginleştirmek için 50 yıldır balıklandırma çalışmaları yapılıyor. Göllere Ak balık, Dişli Balık, Alman balığı, Sudak, Tatlı Su Levreği cinsi balıkla birlikte Gümüşi Havuz balığı ve gümüş gibi egzotik balıklar bırakıldı. Ekonomik verimliliği artırmak için seçilen bu türlerin en önemli özelliği istilacı-etçil balıklar olmaları. Dolayısıyla doğal göllerin binlerce yıllık sakini olan Sazan-Eğrez, Sıraz-Kavinne-Yağbalığı, Dudaklı Balık-Taş Balığı, Çöpçü Balığı, Küçük Kaya balığı, Çapak, Çiroz, Yosun balığı gibi otçul balıkları yiyerek Eğirdir Yağ balığı ve Cüce Siraz gibi pek çoğunun nesillerinin tükenmesine sebep oldular, olmaya devam ediyorlar. Tatlı Su Kerevitlerinin yok olması balıkçılık sektöründe iş kaybına yol açmakta.
