Bazen günlük hayatta çeşitli zorluklar, çaresizlik hissine sebep olabilir ancak mutlaka bir çıkış yolu vardır.
Psikolog Cihan Uluç, çaresizlik hissi ve inancının neler olduğunu, çaresizlik inancının farkına varma ve bununla baş etme yollarını AKRA’ya anlattı.
Uluç, çaresizliği kişinin bir duruma ya da bir kişiye karşı seçenek yokluğu ve yoksunluğu ile karşılaşması olarak tanımlıyor. Çaresizlik hissi herkesin başına gelebilecek gerçek bir durumken; çaresizlik hissi ve inancı birbirinden farklı.
Çaresizlik inancında kişi başarabileceği, çözümleyebileceği durumlara karşı bu düşünceye kapılır. Güçsüzlük, kendine acıma, dışarıya acıma alt metinleriyle birlikte gelir ve kişinin hayatını etkilemeye başlar.
Çaresizlik hissi ne zaman inanca dönüşür?
“Hiçbir duygu kalıcı değildir, belli bir süre kalır ve gider. Hayatta bazen çaresiz hissedebiliriz, duygulardan bir duygudur. Çok insani bir duyumdur aslında.
Bazı duygular vardır ki takılır kalırız, onu geldiği gibi gönderemeyiz. Öfke de çaresizlik de böyle bir duygudur. Hayatımızı, hayata karşı duruşumuzu ve tutumumuzu belirlemeye başlar, bu noktada bir sorun haline gelir.
‘Başka bir seçeneğim yok, bu duruma mecburum ve bağımlıyım’ gibi düşüncelere yerini bırakarak hikayenin kurbanı olan bir örgüye dönüşmeye başlar. Kişi olaylara karşı ne tepki vereceğini bilemeyen bir hale gelebilir.”
Çaresizlik hava durumu gibi geçicidir
Çaresizlik bir hava durumu gibidir. Temmuz ayında yağan yağmur havayı kapalı hale getirip tüm mevsimi etkilemez. Çaresizlik inancı ise daha yaygındır ve sonbahar yağmuru gibi tüm mevsimi etkiler.
Kökeninde çocukluk ya da ergenlik çağındaki yaşadıklarımız, o dönemde kişiyi besleyen bazı tutumlar olabilir. Kişi defalarca benzer durumlar karşısında aynı tutumu deneyimler ve kanıksar.
İlkokuldan itibaren ailemizdeki örüntülere çevresel örüntüler de eklenir. Güncel yaşam olaylarından daha fazla etkilenmeye başlarız. Gücümüzü aşan durumlarda seçeneklerimizi göremeyip çaresizlik alışkanlığını beslediğimizde bunu bir inanca dönüştürürüz.
Ekonomik bir daralma, bir afetle gelen maddi imkansızlıklarla karşılaşan insanlar kendi kaynaklarını görmekte zorlanabiliyor. Oysa bir kişinin yapabileceği çok fazla iş ve meslek dalı, fayda üretebileceği pek çok alan bulunuyor.
Biliriz ki “Muhakkak güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah/5).
Bu bilgiyi duyguya indirerek farkındalığımızı artırdığımızda karşılaştığımız zorluk sürecini daha rahat atlatabiliriz.
Değer ve farkındalık, anahtar unsur
Kişi başardığı şeylere ne kadar değer verebiliyor, kendini ne kadar görebiliyor.
Farkındalık herhangi bir sorunu çözmek için birincil süreç. “Ben bu işi başaramam, beceremem” derken kişi sürece odaklandığında bu söylemlerin ailesinden ya da çevresinde kendisini etkileyen bir kişiden aldığını farkedebiliyor. Bu kanıksanmış ve içselleştirilmiş söylemlerin kendisine ait olmadığını farkeden kişi: “Bu bana ait bir kıyafet değil” deyip onu çıkarabiliyor.
Diğer ismiyle Kazanılmış Başarısızlık Sendromu olan Öğrenilmiş Çaresizlik yaz yağmuru ya da sonbahar mevsiminin ötesinde bir “iklim” gibidir. Kişi yeni bir şey yapmak istediğinde denemekten vazgeçer. Pek çok seçeneğini ve kendi kaynağını da görmezden gelir. Bu kişilerde bir bina gibi tuğla tuğla çaresizlik inancı örülmüştür.
Ancak yerleşmeden önlenebilir.
Mesela çaresizlik hissini çocuklarımızda gözlemleyebiliriz. Genellikle yetersizlik, değersizlik, terk edilmişlik gibi inançlarla etkileşim halindedir, onlara eşlik eder. Çocuğu olumlu duygulara ve olaylar karşısında çözüm üretmeye sevk ederek, seçenekler sunarak bu durumdan sıyrılmasına rehberlik edebiliriz.
Gerek çocuklarda gerek yetişkinlerde olsun, kendi potansiyelini, kendisinde mevcut olan kaynağı ve elindeki seçeneklerini bir kere fark ettiğinde çaresizlik hissinden ve inancından kurtulabilir. Olumlu bir ivme kazanır.