Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Allah-u Teâlâ hazretleri ibadetlerimizi kabul eylesin. Gönüllerimizin muradlarını, dileklerimizi, Allah-u Teâlâ’ya yaptığımız dualarımızı müstecâb eylesin. Bizi dünyanın ve âhiretin her türlü hayırlarına nâil eylesin, sahip eylesin, vâsıl eylesin, mazhar eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin.
Allah bir kulunu sevdi mi muhakkak ki; onu dünyada âhirette lütfuna erdirir, rahmetine vâsıl eder, nimetlerine gark eder, cennetiyle cemâliyle müşerref eder. Bütün mesele, Allah’ın sevgili kulu olmak.
Allah’ın sevgili kulu olmak için ne lazım? Allah kimi sever? Ne zaman sever? Ne yaptığın zaman sever? Allah kime kızar, gazap eder? Kimi huzurundan kovar? Kimi cezalandırır?
Bunları bilmek lazım.
Allah-u Teâlâ hazretleri hangi kullarını sevdiğini, seveceğini Kur’ân-ı Kerîm’de bildiriyor. Mesela:
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ
İnna’llâheyuhibbu’t-tevvâbîne ve yuhibbu’l-mütetahhirîn.[1] “Allah tevbekâr, tevbe eden kullarını sever. Temizlenen kullarını sever.”
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
Vallâhuyuhibbu’l-muhsinîn.[2] “Allah muhsin kullarını sever.”
Muhsin kul ne demek?
“İbadeti güzel yapan, Allah’ı görüyormuş gibi kulluk eden” demek. Her ne kadar Allah görülmezse de Allah’ı görüyormuş gibi bilecek, Allah’ın kendisini gördüğünü bilecek, bu gözlerin Allah’ı göremeyeceğini bilecek, Allah’ın kendisini gördüğünü bilmenin şuurunda ibadet edecek. O muhsin kul oluyor. Allah muhsin kulları, ibadeti güzel yapan kulları sever.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ
Vallâhuyuhibbu’s-sâbirîn.[3] “Allah sabırlı kullarını sever.”
Çünkü insan sabırlı kul olmazsa ibadetleri yapmaya sabretmez. Oruca sabretmez. Namaz kılmaya, abdest almaya gelmez, sabretmez. Teravihe sabretmez, rekâtini çok bulur, hocanın okuduğunu uzun bulur, giden saatleri kayıp telakki eder. Çocuk sabretmezse Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip hafız olamaz. Talebe sabretmezse tahsilini tamamlayıp mezun olamaz. Çiftçi sabretmezse tarlasını ekip mahsul alamaz. Dükkânın sahibi sabretmezse, çalışmazsa, sebat etmezse para kazanamaz. Sabır çok önemli. Allah sabırlıları seviyor. Dayanacak, dirençli olacak, dayanıklı olacak, sebatlı olacak, dönek olmayacak; yılan, kayan, bıkan, usanan olmayacak, yılmayacak. Sabredenleri sever.
Allah-u Teâlâ hazretlerinin hangi kulları sevdiğini Kur’ân-ı Kerîm’den “Allah şunları sever, şunları sever...” diye bir liste hâlinde size verebiliriz.Bazı güzel huylara ait listeleri dağıttığımız gibi, sevaplı işleri saydığımız gibi, “Yapılmasın, bilinsin de kaçınılsın” diye günahlı işleri sıraladığımız gibi, “Allah kimleri sever?” bunu da bir liste hâlinde verelim. Hazırlanalım, yazalım, listesini yapalım, Kur’ân-ı Kerîm’de âyeti de yazalım; Allah sabırlıları seviyor. Herkes; “Tamam, hoca kendi aklından söylememiş, âyet var.” desin.
Fakat genel bir esas olarak, herkesin hemen hatırında kalacak bir şey olarak söyleyelim ki; insanın önünde bazı engeller var, insan amaca onun için ulaşamıyor. Bazı şeyler onu engelliyor. Bazı şeyler onun önünü tutuyor. Bazı şeyler onun ayakbağı oluyor. Bazı şeyler onun aklını kaydırıyor, gönlünü çeldiriyor, azmini kırıyor. İşte Cenâb-ı Hak’tan seni alıkoyan, saptıran, kaydıran, döndüren, ayağını yoldan kaydıran her şey: Küllü mâelhâke an zikri Mevlâke fe-hiyedünyâke. Dünyanın içindeki çeşitli şeylerdir. Çeşitli şeyler insanı engelleyebilir; menfaat duygusu, mevki makam hırsı, kin düşmanlık duygusu, haset duygusu [gibi] birtakım şeyler insanı engeller. Engellediği zaman insan yolunda yürüyemez.
Acaba bizim engellerimiz nelerdir? En büyük düşman hangisidir?
Asıl düşman ne?
Asıl düşman; seni Cenâb-ı Hak’tan döndüren, yolundan çeviren, Cenâb-ı Hakk’a ulaşmanı engelleyen... Asıl düşman o! Çünkü o zaman Allah seni sevmiyor. Çünkü yoldan döndün, Allah’ın istediği çizgiye gelemedin, Allah’ın istediği ibadetleri, taatleri yapamadın, sevaplı işleri yapamadın, haramlardan kaçamadın mahvoldun! Mahvoluyorsun!
Mahvolunca ne oluyor?
O zaman en büyük düşman o oluyor.
En büyük düşman nedir,
İnsanın en büyük düşmanı nedir?
Hayret edilecek bir şey: İnsanın en büyük düşmanı kendisidir, kendi nefsidir, kendi içindedir! Çünkü başkası “yapma” demesine lüzum kalmadan kendisi içinden bir duygu gelip de yapmayabiliyor. İçindeki “yapma ibadeti” diyen veya “yap şu günahı” diyen içindeki o varlık var ya, işte asıl düşman o! Onun için, rivayette gelmiş ki:
اعدى عدوك نفسك التى بين جنبيك
A’dâaduvvükenefsüke’lletî beyne cenbeyke. “Senin en azılı, en büyük, en korkunç düşmanın içindeki nefsindir, benliğindir, egondur, -yourself- kendindir.”
En büyük düşman insanın kendisidir. Nefsi söylediği zaman; “Namaza kalkma, namazı kılma, orucu tutma, hacca gitme, sadakayı verme, hayrı hasenâtı yapma. Yan gel yat, keyfine bak, eğlen...
Asıl düşman insanın nefsidir.
“Hocam şeytanı unuttun mu? Şeytan düşman değil mi?”
Şeytan düşman ama nefis daha büyük düşman.
Neden?
Çünkü şeytanın doğrudan doğruya insana yaptırım gücünü Allah ona vermemiş. İnsanı ille kıstırıp, bastırıp; “Yap şunu! Zorla yaptırıyorum!” Şeytanın böyle bir [gücü] yok. Şeytan uzaktan vesvese veriyor; “fıs fıs fıs...” Yaptığı bu! Vesvese fısfısı. Şeytan başka bir şey yapmıyor.
“Şunu yapsan nasıl olur?”
“Yapmam” dersen kurtuluyorsun. “Yapmam” dersen seni yakandan tutup da yaptırmıyor.
اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
İnnehû leyse lehûsultânunale’llezineâmenû ve alârabbihimyetevekkelûn.[4]
Şeytan iman edenlere diş geçiremiyor. Allah’a tevekkül edenlere, dayananlara tesir edemiyor. Fıs fısfıs yapıyor, fısıltısı mü’mine sinek vızıltısı gibi geliyor, yaparsa yapsın. Söz geçiremiyor. Şeytanın başka bir yaptırım gücü yok.
اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ
İnne’ş-şeytânelekümaduvvünfe’t-tehızûhûaduvven.[5] “Şeytan düşmandır, onun düşman olduğunu bilin.”
Çünkü kandırır. Fısfısıyla, vesveseyle kandırır. Doğru, kandırır; ama kanmazsan kandıramaz. O zaman asıl düşman değil, sadece söylüyor.
Geçip gittin mi geçip gidiyorsun.
Aferin arslanım! Kanmadın, aldanmadın, içeri dalmadın. Tamam, yaşa, maşâallah! Beş yıldız kazandın, tamam. Geçip gidiyorsun.
O halde en büyük düşman: -rivayette söylendiği gibi- A’dâaduvvüke… “En azılı düşman insanın içinde.” Nefis üstelik bastırır da... Şeytan bastırmaz, nefis bastırır. Nefis bir şeyi istedi mi bastırır da bastırır da bastırır. Bağırır da bağırır bağırır. Tepinir de tepinir de tepinir. İster de ister de ister... “Yap şunu, yap şunu, yap şunu, yap şunu... İstiyorum, istiyorum, istiyorum…” Defol başımdan ya, çekil! Nereye defolacak? Nefis senin içinde. Nereye gidecek? Ölünceye kadar bir yere gitmez.
“Hocam, bundan kurtulmanın bir çaresi yok mu?”
Bunun çaresi; nefsi adam etmek, müslüman etmek. Nefis adam olursa değişir. Nefis terbiye olursa değişir. Bu yüzsüz, arsız, azgın nefis; terbiye olursa değişir.
En kötü durumu ile nefis nedir?
Nefs-i emmâre.
اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ
İnne’n-nefse le-emmâretünbi’s-sûi illâ mâ rahime rabbî. [6]
Boyuna kötülüğü emreder. Boyuna kötülüğü emreder.
“Gel bakayım buraya... Seninle mahrem konuşalım, kimse duymayacak. Ne haber? Nasılsın? İyi misin? Hoş musun? Sevaplardan, günahlardan yana nasılsın? Kendini günahlara karşı tutabiliyor musun?”
“Hocam madem ‘samimi konuşalım’ dedin, kimse de duymayacak; ben bazı kötülüklerin kötülük olduğunu bildiğim halde kendimi tutamıyorum, hep yapıyorum. Her seferinde de pişman oluyorum, ‘yapmayayım şunu’ diyorum, ondan sonra yine yapıyorum. Tutamıyorum, nefsime hâkim olamıyorum. Kendimi engelleyemiyorum. Günah olduğunu biliyorum, Allah’ın sevmeyeceğini de biliyorum; yapıyorum işte... Hocam bir çaresi yok mu bunun?”
Çare sende. Bu nefsi terbiye etmek lazım.
Nefis, emmârelikten dönebilir.
“Nasıl döner hocam?”
"Oruçla döner. Yavaş yavaş döner. Nasıl gündüz karnımız acıkıyor? Nasıl susuyoruz, yemiyoruz? Demek ki olabiliyor."
"Demek oruç tutuyormuş gibi günaha karşı kendimi tutsam, tutabileceğim."
"Daha tutamazsın. Nefsin karşısında kuvvetlenmek kolay değil. Ama yine de bir aylık bir idman. Böyle böyle olur."
Peki, nefis düzelebilirse ne olur?
Emmârelikten, Nefs-iemmâre olmaktan ileriye gider.
Neyle gider?
Oruçla gider. En başta temel, ilaç; oruç.
“Hocam Ramazan bitince ne olacak?”
Ramazan’dan sonra da oruç var. Ramazan’dan sonra da oruç tutabilirsin. Haftada pazartesi perşembe oruçları var. Her ayın ortasında eyyâm-ı biyz oruçları var. Başında, ortasında, sonunda oruç tutmak var. Savm-ı Dâvudî var; Davud aleyhisselam bir gün tutarmış bir gün tutmazmış, bir gün tutarmış bir gün tutmazmış. Senenin yarısı oruçlu, yarısı oruçsuz. O var. Hepsi kitaplarda yazılı. Oruç tutulabilir.
Oruç nefsi engelliyor. Oruçlu zamanda iken insanın nefsi kabarmıyor, azmıyor, şehveti galeyâna gelmiyor, dayanabiliyor. Demek ki oruç tutması lazım. Oruç tutmayı gençlere de Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor; “Gençler, evlenin. Evlenemezseniz oruç tutun.” diyor.
“Evlenemiyorum. Param yok. Daha evlenecek kimse bulamadım. Ev alamadım...”
Tamam, oruç tut. Oruç, insanı tutar. Oruçlu olduğu zaman insan nefsine hâkim olur.
Başka?
Zikrullah. Zikrullah; nefsi terbiye eder, insana kuvvet kazandırır, iradesini kuvvetlendirir, Allah’ın lütfunu çeker. Zikrullah da insanı korur. “Zikrullah kaledir.” diyor Peygamber Efendimiz. Ne demek?
“Kalenin içine giren korunduğu gibi zikre sarılan korunur.” demek.
Demek ki bir insan zikir yaparsa, oruç tutarsa bu nefs-i emmâreyi biraz frenleyebilir.
Başka ne yapacak?
Abdestli gezerse şeytan yanına sokulamaz, yine biraz korunur. Keşke bunun aleti olsa, ölçsek... Bir insan abdestli iken karşısına bir günah çıksa o günahtan kendisini tutmak için, yapmamak için dirense;
Bunun ölçeği nedir?
Abdestli iken nasıl direnebilir?
Abdestsiz iken aynı günah aynı şekilde karşısına çıksa nasıl direnebilir?
Ben kesin olarak söyleyeyim; abdestli iken insan, günaha direncini çok daha fazla kazanmış olduğu için günaha kolay kaymaz. Abdestsizken kolay kayar. Abdestsizken namazı daha kolay kaçırır. Mesela teheccüde kalkacaktı, abdesti var, kalkabilir. Abdestsizken şeytan bastırır, uyutturabilir. Abdestli olmak insanı kuvvetlendiriyor, nefsi zayıflatıyor.
Oruç, zikir, abdestli olmak gibi sebeplerle, tasavvufun yaptırımları ile, tavsiye ettiği hususlarla nefis hizaya gelir.
Bu hizaya gelmek halkın içinde kolay olmaz. Çarşı pazar, gürültü patırtı, kalabalık, gelen giden, o zaman kolay olmaz. Onun için adam olacak insanı, biraz kenara çekerler. Kenarda bir eğitim yaptırırlar. Kenara çekerler, bir. Üstüne orucu tuttururlar; kadayıfın üstüne kaymak... Kenara çekerler, halktan çekilir. Camiye sokarlar, bereketli bir yere girer. Oruç tuttururlar, daha da kuvvet kazanır. Abdestli bulundururlar, daha da kuvvet kazanır. Zikri verirler.
Zikir ne?
İlaç.
Adam zikri çektikçe kendisinin ne mal olduğunu anlar. Nefsinin ne kadar zalim olduğunu anlar, gözyaşı döker. “Vay be... Ben bugüne kadar bu gerçekleri hiç görememişim. Vay canına, dünyanın görmediğim başka tarafları varmış. Ben ne zalimmişim, ne gafilmişim...” diye o eğitimin sonunda yola gelir.
Demek ki; nefsin ıslahı için tornadan geçirilmesi, terbiye edilmesi bu şekillerle olabiliyor.
Nefsin terbiyesinin başka şekilleri var.
Nefsi terbiye oldu mu insan, kâmil insan olur; gözünün perdesi kalkar, gönlünün pası gider.
Gönül, kalp paslanır mı?
Paslanır.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor ki;
“Demirin paslandığı gibi insanın kalbi, gönlü paslanır, kararır.”
Kara gönüllü, taş gönüllü, taş kalpli, insafsız, duygusuz, gaddar, kötü fikirler içinde gezen bir kimse...Kalbinde hayat yok, kalbi fena. Kalp paslanır.
بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Bel rânealâkulûbihimmâkânûyeksibûn. [7]
Günahlar kalpleri paslandırır. Kalbin cilalanması lazım.
Bazı tasavvuf kitapları var, adı Cilâu’l-kulûb; kalbin cilalanması. Ne demek?
Kalbin pası nasıl gider, insanın gönlü nasıl nurlu olur, insan nasıl çok mükemmel, çok tatlı, çok sevimli, çok yumuşak bir insan olur?
İç duyguları gelişince, nurlanınca iyi insan oluyor. İşte bu, nefsin ıslahından sonra oluyor.
En büyük düşman olan nefis ne oluyor?
Müslüman oluyor. Düşmanlıktan çıkıyor, emmârelikten çıkıyor, ilerliyor, gelişme gösteriyor, pişmanlık duyuyor, levvâme oluyor. Hafif hafif güzel işaretler almaya başlıyor, mülheme oluyor, mutmaine oluyor....Değişiyor, gelişiyor, iyi bir nefis oluyor. İyi nefis oldu mu iyi nefis, insana iyi şeyler söylemeye başlar.
Yunus Emre de bir ilahisinde ne diyor?
"Nefsin müslüman etsin." İlahi vardı. Nefsini müslüman etsin de o zaman “Sağa sola efelik taslayacağına, böbürlenip duracağına o adam nefsini müslüman etsin...” diye söylüyor.
Mühim olan nefsi müslüman etmektir. Nefsi müslüman etmekte de bu oruç çok kıymetli bir araçtır, gereçtir.
İbadetler gaye midir, araç mıdır? Amaç mıdır, araç mıdır?
İbadetler insanın kâmil insan olmasına, Allah’ın rızasını kazanmasına araçtır. Amaç Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bak oraya yazılmış:
الهى انت مقصودى ورضاك مطلوبى
İlâhî entemaksûdî ve rıdâkematlûbî. “Yâ Rabbi! Maksudum sensin, ben senin rızanı kazanmak istiyorum.”
Eğer bu; göz önünden giderse, ibadetler amaç hâline gelirse, araç olmaktan çıkarsa insan sonuca ulaşamaz. Bunun araç olduğunu, asıl amacın Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu bilirse o zaman ibadetlerini güzel yapar. İbadetler Allah’ın rızasını kazanmak için araçtır. Amaç Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın sevdiği, razı olduğu kul olmaktır. O zaman insan iyi olur.
İbadetlerin amacı; nefsi ıslah etmek ve insanı kâmil bir insan hâline getirmektir. Ondan sonra da imtihan bitmez. O kâmil insan da ömrü boyunca imtihandadır, güzel işler yapmaya devam edecek. “Tamam, ben kâmil oldum diplomayı aldım yat aşağıya...”
Bitmez! Doçentlikle ilim bitmez, profesörlükle ilim bitmez.
İnsan; insân-ı kâmil olunca hayat imtihanı bitmez, devam eder. Senin de hayat imtihanın devam ediyor, benim de, ötekisinin de... Kâmil insanın da, evliyânın da imtihanı devam ediyor. Evliyâ da kendisine göre kusur işlerse o da imtihanı kaybetmiş olabilir. Onun için, imtihanın devamlı olduğunu bilmek lazım. Devamlı uyanık olmak lazım.
Nefsi herkes bir şeye benzetir. Bazısı azgın, saldırgan, huysuz bir köpeğe benzetiyor.
Ben de hacıyatmaza benzetiyorum.
Hacıyatmaz nedir?
Bir çocuk oyuncağıdır. Yatırırsın, elini kaldırdın mı yine kalkar. Yine yatırırsın, elini çekince yine kalkar. Adı “hacıyatmaz”. Ağırlık burada olduğundan üstünden yatırdığın zaman durur, çektin mi yine kalkar. Hacıyatmaz oyuncağı...
Nefis nedir?
Bana göre; nefis hacıyatmaz oyuncağına benzer. Bastırdın mı “yendim” dersin; bastırmaya devam et, yoksa elini çektin mi yine kalkar. O azgın nefis baskıyı devam ettirmezsen kalkar, yine mendeburluğunu yapar. Çok dikkat etmek lazım.
Allah-u Teâlâ hazretleri nefsimizi terbiye etmeyi nasip etsin. İmtihanın bitmediğini unutmayalım. Daima hayatın sonuna kadar imtihan içinde olduğumuzu bilelim. İbadetlerin araç olduğunu, amacın da Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu bilelim. Orucu öyle tutalım, namazı öyle kılalım, zekâtı öyle verelim, haccı öyle yapalım, zikri öyle yapalım, hayr u hasenâtımızı ona göre verelim. Allah’ın sevgisini kazanmaya çalışalım.
Allah hepinizden razı olsun.
Es-selâmualeyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû.
El-Fâtiha…
[1] 2/Bakara, 222.
[2] 3/Âl-i İmrân, 134.
[3] 3/Âl-i İmrân, 146.
[4] 16/Nahl, 99.
[5] 35/Fâtır, 6.
[6] 12/Yûsuf, 53
[7] 83/Mutaffifîn, 14.