- Anasayfa
- Medya
- Haberler
- AKRA
- Araçlar
Türklerin İslam’ı kabulüyle birlikte, İslam’ın yayılması hızlanmış, İslam dini ile Türk kültürü kaynaşarak yeni bir medeniyet anlayışını temellendirmiştir.
Türklerin İslam’ı kabul etmesi her şeyden önce derin bir peygamber sevgisini ve saygısını ortaya çıkarmıştır. Günlük hayattan düşünce dünyasına, davranış biçimlerinden çocuk isimlerine, edebiyattan mimariye, müzikten devlet idaresine kadar her alanda bir değişim ve dönüşüm, Türk kültürünün temel taşları olmuştur.
Bugün Peygamber Efendimizin adı anıldığında hemen salât-u selâm (sallallâhü aleyhi ve sellem=SAS) cümlesini kurup onu hayır dua ile anmamız bu saygının bir işaretidir. Günde beş defa minarelerden okunan ezan Hz. Peygamberin tebliğ ettiği İslam’a çağrı niteliğinde olduğu için “Ezân-ı Muhammedî” diye de isimlendirilir. Doğan her çocuğun kulağına, önce Ezân-ı Muhammedî okunur, ardından ismi konulur.
Kendi ismimizi ve arkadaşlarımızın isimlerini şöyle bir düşünelim, ya da aklımıza ilk gelen isimleri gözden geçirelim; ilginç bir sonuçla karşılaşırız. Ülkemizde erkek çocuklarına en fazla verilen isimler onun isimleri olan Muhammed, Mehmet, Mahmut, Ahmet, Mustafa, Taha, Yasin, Abdullah, Emin, Hamid gibi isimlerdir. Ayrıca Ali, Hasan, Hüseyin gibi çok kullanılan isimler de yine onun en yakınında bulunan ve Ehl-i Beyt (ev halkı) olarak anılan kimselerin isimlerindendir.
Kız çocuklarına Peygamber Efendimizin eş ya da kızlarının isimlerinin konulması yüzyıllardır süren bir sevgi ve hürmetin ifadesidir. Hatice, Emine, Zeynep, Ayşe, Fatma gibi isimler ailelerde en çok kullanılan isimlerdendir. Gül, Peygamber Efendimizi sembolize eden çiçek olarak bilinir ve kabul edilir. “Mehmetçik” kelimesi; Anadolu kültürünün her bir askerine verdiği genel bir isim olup Hz. Muhammed’in sevimli askeri anlamındadır. Bu sebeple “Asker Ocağı” aynı zamanda “Peygamber Ocağı” olarak görülür.
Ecdadımızdaki Peygamber Sevgisi
Osmanlı Devleti döneminde, hac mevsiminde halka dağıtılmak üzere “Haremeyn” denilen Mekke ve Medine’ye özel bir kervanla para, altın ve kıymetli hediyeler gönderilirdi. Bu hediyelere “surre”, bunları götüren özel birliklere de Surre Alayları denirdi. Surre alaylarının yola çıkması İstanbul’da özel bir devlet töreni ile gerçekleşirdi. Yine Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde hayata geçirilen bir ulaşım projesi olan Hicaz Demiryolu’nun ilginç bir detayı vardır; demiryolu Medine’ye ulaştığında raylara keçe döşenir.
Bunun sebebi, orada Ravza-i Mutahhara’da kabri bulunan Peygamber Efendimizin ruhunu, trenin raylarda çıkaracağı seslerle rahatsız etmeme düşüncesidir. Bu inceliğin temelinde Âlemlerin Efendisi olan Peygamber Efendimize duyulan büyük saygı bulunmaktadır.
Peygamber Efendimize ve onun dönemine ait, İslam dünyasında “Kutsal Emanetler” olarak bilinen bazı özel eşyalar İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmektedir. Belirli günlerde ziyarete açılan bu eşyaların bulunduğu bölümün adı “Hırka-i Saadet Dairesi”dir. Bu daire, adını Peygamber Efendimizin orada bulunan hırkasından almaktadır. Peygamber Efendimizin günümüze kadar ulaşan ikinci hırkası da İstanbul’da bulunmaktadır. Hırka-i Şerif Camii, Peygamber Efendimizin hırkası için yapılan ve adını bu hırkadan alan bir camidir. Bu cami içindeki hırka, Veysel Karanî isimli peygamber aşığına, Peygamber Efendimizin vasiyeti üzerine hediye edilmiştir. Buradaki hırka da her yıl Ramazan ayının belirli bir döneminde ziyarete açılmaktadır. Caminin bulunduğu mahallenin adı Hırka-i Şerif Mahallesi’dir.
Ehl-i Beyt sevgisi bütün İslam dünyasında ve ülkemiz kültüründe, Peygamber Efendimize ve ailesine duyulan sevginin özel bir ifadesi olarak önemli bir yer tutar.